Kategoriler
OKUMA KÜLTÜRÜ SAHAFÇI'NIN GÜNLÜĞÜ

BİR SAHAFÇININ GÜNLÜĞÜ 3

Zamanın kıymetini bilen bir adamdı amcam. Hızlı yürür, seri hareket ederdi. Akşamları sahafçı dükkanın afişlerini okulun önlerine yapıştırırdık. Ben Poşeti taşırdım, afiş ve tutkalı. O zamanlar duvalara ve direklere herhangi bir şey yapıştırmanın sorun olduğu zamanlardı. Hızlıca yapıştırır ve yolumuza devam ederdik. Bu işi genelde okullar açılmadan önceki haftalarda yapardık.

Bana en ilginç gelen şey ise yeni gelen kitapları karıştırmaktı. İçinden aklınıza gelmeyen şeyler çıkardı. Siyah beyaz fotoğraflar, envai çeşit mektuplar, karalamalar, yemek tarifleri. faturalar, eski paralar, insanların hafızalarında kaybolan anıların belgeleriydi bunlar. Ben toplamak isterdim bunları, başka insanların yaşamları ilgimi çekerdi. Amcam kitabın içinden çıktığı an bakmadan yırtardı. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Başka insanların yaşamlarını, mahremlerini kendi mahremi olarak görür, saygı gösterirdi.

İnsanın aklına, hayaline gelmeyen şeyler çıkardı kitapların arasından. En çokta mektuplar ilgimi çekerdi. Kendi mektubum gibi ilgilenirdim, okurdum. Unutulmuş hatıraların tekrar dirilmesiydi o anlar, yaşama dönmeleriydi sanki. Yemek tarifleride ilginçti tabi, bilmediğim yemeklerin tarifleriydi. Belkide yüzyıllar boyunca kaynayan kazanın, karnı doyan çocukların, bir ocağın sıcaklıydı o tarifler. Bazen otobus biletleride çıkardı, yolculukların nereden nereye yapıldığnıı gösteren, bazende faturalar bir evi çekip çevirmenin telaşını gösteren. Ne kadar ilgimi çeksede amcamdan kalan bir kuraldı bana. Okusam incelesemde onları hepsini yırtardım. Bu sahafçılığımızın önde gelen kurallarındandı.

O zamana kadar M. Necati Sepetçioğlu'nu duymamıştım. Duymamıştım derken dükkanda bir rafta onun kitapları vardı, Kapı,Konak, Kilit, Bir Atlı Geçide Gider, Darağacı vs. Arada bakardım sıkıcı gelirdi bırakırdım. Alimünyum çaydanlık tüpün üzerinde kaynarken, dem kıvama gelmişken birer çay doldurmuştum. Amcam kitaplara gömülmüş, ben elime çaktırmadan bir çizgi roman almıştım. O zamanlar 5. ya da 6. sınıfa gidiyordum. Elimde çizgi romanı gördü şöyle bir baktı, raftan Sepetçioğlu'nun hatırladığım kadarı ile Kapı kitabını istedi, şöyle bir karıştırdı. Elime verdi "Bunu oku" okudum. Sepetçioğlu'nu bu vesileyle tanıdım, iyiki de tanımışım diyorum şimdi kendi kendime. İlginç gelmişti anlatımı, tarih romancılığı. Merakla biribir arkasına birde baktım çoğunu okumuşum. Günümüzde diyorlar ya çağımızın Dede Korkud'u Sepetçioğlu için. Günümüzde değerinin yeteri kadar anlaşılmadığını düşünüyorum. Bana tarih bilinci ve zevki veren yazarlardan biri oldu. Uzun yıllar, tarih okumak istedim üniversitede. Ortaokul çocukları için ağır bir seri olabilir ama bir lise öğrencisi Sepetçioğlu'nu okumadan bitirmemeli liseyi bence. Anadolunun kapılarının Türklere açılması, dervişler, alimler, cangaverler ve cenkler ne varsa tarihte hepsi Sepetçioğlu'un kitaplarında vardı. Kozanoğlu'nun kitaplarından sonra tarihi romandaki deneyimim Sepetçioğlu oldu.

Çoğu edebi kaynaklar Sepetçioğlu'nu popüler romanın içine koyar, daha doğrusu edebiyatçılar tarihi romancılığı Türkiye'de pek edebilikten saymazlar. Ben farklı düşünüyorum bu konuda. Sepetçioğlunun Türk edebiyatında tarihi roman yazıcılığında dil ve anlatım yönüyle özgün bir yeri vardır.  Maalesef Sepetçioğlunun açtığı tarihi romancılık devam etmedi. Piyasadaki tarihi romanların derinliği yok, dil kusurlu, tarihi yönden hatalı, kalıcı olmayan pazar kaygısıyla editörler/yayıncılar tarafından zorlanmış, yazdırılmış kitaplar.

Sepetçioğlu'ndan bahsetmişsem, Murat Sertoğlu'nun "Atçalı Kel Mehmet Efe" adlı kitabını zikretmem lazım. Aydın dağlarında zalime karşı dağa çıkan bir civandı. Atçalı mavzerini sırtına alıp dağa çıktığnda o çıkmamıştı ben çıkmıştım, Atçalı sevdiğinde o sevmemişti, ben sevmiştim.

Bu arada bende önemli izler bırakan Feridun Fazıl Tülbençi'nin Barbaros Hayrettin Geliyor kitabını anmadan edemeyeceğim. Hiç olan çocukların dünyayı titreden korsanlar haline gelme mücadelesinin anlatıldığı, beni hayaldan hayale, rüyadan rüyaya gezdiren bir kitap olmuştu. Bu kitabı anarken bu kitabın müstehcen olduğu ve100 temel eser listesinden çıkarıldığı ile ilgili internette dolaşan bir haberi gördüğümde içim cız etti. Masa başlarında neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veren, kitaptan bihaber insanların densizliklerinde, güzel ülkem Türkiye'de kitabın neden okunmadığının cevapları gizlidir.  Bence Peyami Safa'nın para için yazdığı ama çocuk edebiyatımızın en güzide serilerinden biri olan Cingöz Recai serisini de yasaklamalılar, nede olsa ondada hırsızlığa övgü var. Çocuklara onu okutma bunu okutma peki sonuç : Alın size sonuç: günde 6 saat tv izleyen, 3 saat internete giren, sadece 1 dakika kitap okuyan toplum size.

Okuma alışkanlığı edinmek zor bir süreçtir. Hele de kitabın tv ve internet gibi iki azılı düşmanı varken, kitapları iyi veya kötü diye ayrım yapmak Necip Fazıl'ın deyimiyle ham yobazların işidir. Süreci ve bireyi okuyamayan, tanıyamayan içi boş tenekelerinişidir. Şu an göründüğü kadarıyla. Kısmet olursa Günümüz Muhafazkarlık ve Kitap Okumama üzerine değineceğim.

Karl Marx'ın Kapital'i ile ortaokulda tanıştım, okudum, anlamadım o yaşlarda lisede bir daha okudum. Şimdi ben koministmi oldum. Ya da dostoyevski'nin Suç ve Ceza kitabını okuduğumda, kalkıp birilerini öldürmek mi istedim. Oldum olası Don Kişot'u da yasaklayın. Orada akıl mantık dışı ögeler var. Yel değirmenlere savaş açan biri var. Çocuğun zihinsel gelişimine zarar verir diye yasaklayın. Sanırım toplumda şöyle bir korku var çocuk kitabı eline alıp okuduğunda tümden değişecek. Sen çocuğuna kendi ailende sağlam temelleri atmamışsan kitaptan değil süreç içerisinde her şeyden etkilenir. Ve sen zaten o çocuğu baştan kaybetmişsin.

Bu kitapların üzerini çizen, iyi veya kötü olduğuna karar veren insanlara bakın üç beş kitabın dışında kitap okumamışlardır. İyi bir okuyucu olsalardı olayı farklı değerlendirirlerdi. Kitaptan anlamayan insanların kitapla ilgili konuşmaları bizim ülkemize özgü bir durum sanırım. Nedense bir kitapta birkaç satır olumsuz cümleye rastlasak, muhafazarlığımız, dindarlığmız depreşir, mangalda kül bırakmayız fakat akşam olup evimize gittiğimizde körpe çocuklarımızla güzel! Türk dizileri izleriz, entrikanın, aldatmanın, her tür nanenin kol gezdiği ekranlara kitleniriz. İzledikten sonrada çocuğumuzun okuduğu kitaba karışırız.

Bu meslekte bir şey öğrenmişsem, okuyan insan değerlidir. Hiçbir kitap tek başına hiçbir insana zarar vermez. Toplumda okuyan insanların mumla arandığı zamanda çocuğunuz bırakın ne okursa okusun. Hangi kitabın çocuğunuzu çarpacağını, okumaya alıştıracağını bilemezsiniz.

Bugünkü yazımın konusu bu değildi. Kitapsız insanların kitapla ilgili söz söylemelerine acayip gıcık olduğum için konu dışına çıktık. Lafı Sepetçioğlu'ndan sonra başka yöne götürecektim ama olmadı. Kısmet başka zamanaymış.

 

Yazar Hulusi DEMİR

Kitapların içinden çıkan bir kahraman değildim ben, kitapların içine giren bir ayrıntıydım...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.